Karanlık
enerji kozmolojik olarak verileri açıklamak için kullanılan bir tür enerjidir.
Evrende ki toplam karanlık enerji miktarı hem madde miktarından hem de karanlık
madde bakımından çok daha fazladır.
Gözlenebilen
evren, yaklaşık olarak %68,3 karanlık enerji %26,8 , karanlık madde %4,9
sıradan madde içerir.
Karanlık
enerjinin varlığına dair en önemli veri evrenin genişleme hızındaki artıştır.
Kütleçekim kuvvetinin maddeyi birbirine doğru çekmesinin pozitif bir basınca
neden olduğu düşünülürse, evrenin genişlmesi ile artan karanlık enerji
miktarının negatif bir basınç sebep olması gerekir.
Yani
karanlık enerjinin varlığı, evrenin genişleme hızının artmasına neden olan
itici bir kuvvetin kaynağıdır.
Karanlık
enerjinin doğası ile ilgili öne sürülmüş en basit açıklama ise kozmolojik
sabittir. Boş uzayın enerji yoğunluğuna karşılık geldiği için boşluk enerjiside
denilen u sabit uzaya sahip olmanın
“bedeline” karşılık gelir. Kozmolojik sabit, negatif bir basınç sebep olarak
evrenin genişleme hızının artmasına neden olur.
Karanlık
Madde
Astronomi ve
kozmoloji alanlarında yapılan birtakım deneysel çalışmalar, baryonik olmayan
yani elektromanyetik etkileşime girmeyen bir maddenin var olabiliceğine dair
güçlü kanıtlar ortaya koydu.
Karanlık
maddenin var olduğuna dair ilk kanıt, 1933 yılında Fritz Swicky’nin yeryüzünden
321 milyon ışık yılı uzaklıktaki Saç Kümesi üzerine yaptığı gözlemler sonucunda
geldi. Fritz, Saç Kümesi içindeki galaksilerin ortalama hızlarının kırmızıya
kayma metoduyla ölçerek, galaktik kümenin kütlesinin tahmin edilenin çok
üstünde olduğunu buldu.
O yıllarda
bunu ileri sürmek pek kolay olmasa da, bunun ancak gözlemlenemeyen yeni bir
madde formunun varlığıyla açıklanabileceğini savundu.
Fritz’den
uzun bir süre sonra, 1970 yılında Vera Rubin karanlık maddenin doğasının ne
olabileceğine dair ipuçları taşıyan birtakım gözlemlerde bulundu. Uzayın
derinliklerine çevirdği teleskobuyla yaptığı çalışmalar sayesinde, NGC 3198
galaksisinin hızının merkezden uzaklaştıkça değişmeden kalan düz bir eğri
olduğunu gözlemledi.
Bu sonuç bilim insanlarını, kütlesi olan
küresel bir karanlık madde halesinin galaksiyi içine alacak bir biçimde sarması
gerektiği fikrine götürüyordu. Daha sonraları kütleçekimsel merceklenme
gözlemleri ile elde edilen veriler karanlık madde halesinin varlığına dair
doğrudan kanıtlar sağladı. Deney Albert Einstein’ın 1916 yılında yayımladığı
genel görelilik kuramına göre düşünülmüştü. Galaksilerin etrafını sardığı
varsayılan karanlık madde halesinin, evrenin uzak bir noktasından yolculuğu
başlayan ışığı(galaktik kümeler veya yıldız gibi) uzay-zamanda kütleçekimsel
etki ile kendine doğru büküp ışığın kaynağını aslında olduğundan farklı bir
noktada görmemize sebep olması gerekiyordu.
Bu kurama
kanıt olması açısından, 1990’da Dünya’nın yörüngesine yerleştirilen Hubble Uzay
Teleskobu ile araştırmalar yapan bilim insanları, galaksi kümelerinden yayılan
ışığın, gerçekten de daha yakınımızdaki başka galaksi kümeleri tarafından
büküldüğünü keşfetti. Sonuçlar karanlık madde halesinin varlığını doğrudan
destekler nitelikteydi ve kümenin kütle merkezinin plazmanın dışında olduğunu
gösterdi.
Karanlık Madde Nasıl Gözlemlenebilir ?
Karanlık
maddenin varlığına dair kanıtların artmasıyla birlikte, doğasının ne
olabileceği yönünde de çeşitli senaryolar ortaya atılmaya başlandı. Bir
senaryoya göre karanlık madde kütlesi olan, göreli olmayan – yani yavaş olan –
hızlarda hareket eden, diğer maddelerle sadece zayıf ve kütleçekimsel
etkileşimde bulunabilen , yüksüz bir parçacık olmalıydı. Bu parçacığa WIMP (
Weakly Interacting Massive Particle ) adı verilmektedir. WIMP parçacıklardan
oluşan karanlık maddenin Samanyolu Galaksisi’ni de içine alacak bir biçimde
küresel bir dağılım gösteren, galaksilerin etrafında durgun halde bulunan haleler
formunda olduğu tahmin edilmektedir.
WIMP’i
keşfedebilmek için üç deney tipi önerilmektedir: Doğrudan gözlem, dolaylı
gözlem ve çarpıştırıcı kullanmak. 1985 yılında ilk olarak Googman ve Witten
WIMP parçacığının çok hassas detektörler tarafından keşfedilebileceğini fikrini
ileri sürdü. Buna göre WIMP’in sıradan herhangi bir maddenin çekirdeğiyle zayıf
etkileşimde bulunacağı ve elastik saçılmaya ve çekirdekte tepkimeye sebep
olacağı varsayılmaktadır.
Çekirdek
tepkimesinin ortaya çıkaracağı birtakım sinyaller detektörlerin veri elde etme
sistemleri tarafından kaydedilebilir. Bu tarz deneysel çalışmalara “doğrudan
karanlık madde araştırması” adı verilir.
Yeraltında
Karanlık Madde Avı
Bu başlık
belki çok şaşırtıcı ama bir o kadar değerli bir konu. Bu çalışmanın amacı,
WIMP’i keşfedebilecek detektörlerde meydana gelebilecek arka plan olaylarını en
aza indirmektir. Gökyüzünden gelen bazı kozmik ışınlar –çoğunlukla müonlar-
detektörün yakınında bulunan bazı
maddelerin çekirdekleriyle etkileşime girip nötron parçacıkları koparabilir. Bu
nötronlar da WIMP’in oluşte benzeyen
sinyaller oluşturabilir. Bu tip arka plan olaylarını en aza indirmenin yolu,
detektörlerin yüksekliği birkaç kilometreyi bulan dağların altındaki yer altı
laboratuvarlarında çalıştırılmasından geçer. Bir başka yöntem de, atom numarası
yüksek bir takım malzemelerin (örneğin bakır,kurşun,polietilen) detektörün
etrafına kalkan oalrak sarılması ve böylece nötronların oluşturabileceği arka
plan sinyallerinin en aza indirilmesidir. Aktif Detökterlerin aktif malzeme
olarak kullanılan kısmı WIMP ile etkişime girdği zaman oluşan tepkime enerjisi,
fonon (ısı) sinyaline, iyonlaşma veya uyarılma sonucunda da sintilasyona (ışık)
dönüşür.
-Zwicky,F.,Helvetica
Physics
-Rubin,V.C.,
The Astrophysical Journal
-Clowe,D.,The
Astrophysical Journal Letters
-ArDM web
sayfası